30 Mart 2011 Çarşamba

Neden papates adamın 4 parmağı var?

Caro Diario,
bir süredir aldığımız tüm kitaplarda hikayeleri okumanın yanısıra resimlerin içindeki hayvanları, çiçekleri, yıldızları filan saydığımız için olacak Deniz bu sayı sayma hadisesini pek bir benimsedi. Arada ufak ufak "Deniz 2 yaşında, Efe 1 yaşında, yani Deniz büyük" şeklinde aritmetik (!) çalışmaları da yapıyor.

Bu sabah da Zekiye'mle otururlarken gitmiş patates adamı almış, itinayla parmaklarını saymış, sonra kendi parmaklarını saymış ve "Zekiye'm, neden papates adamın 4 parmağı var? Bak Deniz'in 5 parmağı var" diye sormuş!
Zekiye'm de "Evet Deniz'cim, haklısın, gel bakalım bunu babana soralım" demiş, inmişler babasının ofisine, çalmışlar kapıyı. Papates adam da yanlarında:-). Mert kör sabahta bu değerli soruyla karşılaşınca kopmuş tabii ve tam Mert'çe bir cevapla "evet, haklısın, üretim hatası olmuş - yanlış yapmışlar" şeklinde açıklama yapmış:)). Neyse, bizimki babadan böyle bir bilimsel cevap alınca ikna olmuş, sonra da "papates adam tomitlit yapmış, Deniz de tomitlit yapsın elini papates adam gibi bööle tutsun" diyerek bir parmağı içine çekmiş (bu davranış biraz daha 1anda'ca:))).
Şimdi bu olay belki pek minik, ama Mert arayıp da anlatınca sen benim gözlerim dol, bi gururlan...noluyorsun ayol, alt tarafı bi papates adam parmağı mevzu olan! Ama 2 yaş grubunda her anlık ilerleme bi gurur kaynağı oluyor işte, acayip bir durum!

Ekteki resim cingöz Deniz bey İdil bebekle ilk karşılaştığında yüzünde beliren ifade anından. Tam bir abi ifadesi değil mi? Bir gurur, bir sevecenlik:). Gerçi o ifadeden sonra azıcık daha yaklaştı, ama artık kıyamadığından mıdır yoksa İdil'cik uykuda olduğundan mı daha ileri gitmedi, kendi oyunlarına daldı. Sonra her fırsatta "İdil Elif'in kolunda uyuyor. İdil çot minit" şeklinde hatırlatmalarda bulunuyor bize:).

İşte böyle, bu aralar çok şey oluyor, ne yaşamaya ne yazmaya yetişemiyorum sanki! Mediterraneo filminde binbaşının dediği gibi..."24 ore non mi bastano"...yani 24 saat yetmiyor bana.

Öperim,
1anda

15 Mart 2011 Salı

Yazmasam Çıldıracaktım

2004 yılında Bilgi Üniversitesi'nde Cevat Çapan'la bir atölyeye katılmıştım. Adını Saik Faik'ten almıştı "Yazmasam Çıldıracaktım" atölyesi. Çok şey öğrendiğim, kendimi keşfettiğim, bol okuyup bol yazdığım bir dönemdi. Blogger'da yaşadığımız akıl almaz durumun içindeyken en çok o geldi aklıma...

2-3 haftadır hem teknik sebepler, hem de zaman mekan problemlerim nedeniyle yazamıyorum...ama kafamda sürekli konular uçuşup duruyor. Arada sırada taslaklara başlıyorum, sonra gerisi gelmiyor. Bu arada zaman akıp gidiyor, ben neresinden yakalasam bilemiyorum.

Şu son 3 haftada Deniz'in pek çok değişik yönünü keşfettim. Oğlum gerçek bir birey oluyor artık, hissediyorum. Neler mi yaşadık/yaşıyoruz...buyrun okuyalım:)

Mesela ilk kez bilinçli olarak kameraların karşısına geçtik, kendisi çok çok hoşlandı bu durumdan! Müzik zaten hayatının vazgeçilmezi, ama bir de kendini klipte görünce bir heyecanlandı ki, asıl onu filme çekmem gerekirdi!

Filmi izlemek için buraya tıklayabilirsiniz:
http://www.musictogether.com/singmonth

O gün bugündür tüm MT şarkılarına klip çekip izleme sevdasında küçük adam. Yenileri oldukça paylaşacağım mutlaka!

İki hafta önce ilk teatral aktivitesine de katıldı Deniz'cim. "Müziğe Dokunmak" İDOB'un bir oyunuydu, biz gayet memnun kaldık. Oyundan sonra bir de kankalarıyla Kadıköy Saray keyfi yaptık..tam oldu!:))



 Bu aralar doğumgünleri, arkadaşlarla toplantılar, annebaba arkadaşlarıyla kaynaşmalar açısından da oldukça zengin geçti. Bütün bunlar sırasında farkediyorum ki Deniz enteresan bir çocuk!:)) Bir kere kendisi "cool" bir kişilik, ama kesinlikle soğuk nevale değil. Yani mutlaka iletişimini kuruyor, hatta ilk iletişim kuran o olmak istiyor, ama önce bir ortamı tartması gerekiyor. Ortama ilk girdiğinde bana ya da babasına küçük bir yapışma durumu oluyor, ama sonra hiç zorlamadan giriveriyor etkileşime. Oyunları yönlendirmeyi seviyor, ama kesinlikle ısrarcı değil (hatta bazen fazla mı mülayim acaba diyorum!). Bırakırsanız kendi kendine de oynuyor, hatta arkadaşlarını oyuna katmak için elinden geleni yapıyor, ama annebaba ya da sevdiği bir abla/abi yardımcı olursa pek memnun oluyor!

Yemek konusunda ben hiçbir zaman ısrarcı olmadım, Deniz ne zaman doyarsa dururuz, hatta "annecim doydum, afiyet olsun" der...onu dedi mi bir daha ağzına lokma koymaz. Bu toplu aktivitelerde görüyorum ki halk arasında (!) daha bir güzel yiyor. En çok babayla ben ikimiz birden olduğumuzda şımarıyor, ben veya baba ile başbaşayken daha bi efendi. Bu da çok normal, çünkü o kadar heyecanlanlıyor ki üçümüz birlikte olduğumuzda, bunu da bildiği yöntemlerle dışa vuruyor işte.

Deniz büyüyor, adam oluyor, ve ben aslında onunla 24 saat birlikte olmak istediğimi anlamakla bunu içime atmak arasında gidip geliyorum..hatta gidip gelmiyorum, hep ordayım! Arada bana okul konusunda ne yapacağımı soruyorlar, ben de çok erken diye cevap veriyorum...bence biz şu anda tam olmak istediğimiz yerdeyiz, zamanı gelince başka bir yere geçeriz diyorum. Bu konuyu pek takmıyorum ama, aşağıda Iraz'ın yazdığı yazıyı görünce tam da düşündüklerime tercüman olduğunu farkettim, o yüzden paylaşmak istedim.

http://ruzgarestiustume.blogspot.com/2011/02/kres-oyun-grubu-evhangisi.html

İşte böyle Diario'cum, yazmasam çıldıracağım konular bunlarmış!:)))
Nice "okunabilir" post'lara...
1anda