17 Kasım 2011 Perşembe

Geçti geçiyor geçecek...

Ne çok şey oluyor bu yeni hayatta!

Koskoca bayram geçti, bir sürü iş görüşmesi, vs geçti, bir kitap fuarı ve bir sürü kitap geçti, bir doktor kontrolü ve tahliller geçti, bir araba bir ofis geçti, bir konaklamalı nişan geçti, arkadaşlar, aileler, çocuklar, büyükler, müzikler, şarkılar, filmler geçti...ve aslında sadece 2 hafta geçti!!!

12-13 yaşlarındayken bir kompozisyon yazmıştım İtalyanca dersinde. Konusu "Il Tempo" - "zaman"dı. Yazdıklarıma kendim de şaşırmıştım; zamanın ne kadar göreceli olduğunu düşünmüştüm o yazıyı yazarken. Yaşadığımız olayların zamanın hızını bize nasıl da farklı algılattığını ayrımsamıştım. Çocuk aklımla güzel şeyler yaşarken zamanın daha hızlı aktığını, bir bekleyiş, bir heyecan içinde olduğumuzda ise bir türlü akmadığını filan düşünmüştüm. Büyüdükçe, bu tespitlerimin kısmen doğru, kısmen ise eksik olduğunu farkettim. Güzel şeyler yaşarken de yavaş geçebiliyor zaman. Önemli olan dolu dolu, doya doya, sindire sindire yaşayabilmek. İlkelerinle yaşayabilmek. Boşa yaşamayabilmek.

Şu anda öyle bir ruh hali içersindeyim ki, binlerce fersah derinlere de dalabilirim, sadece gözlerimi kapatıp yüzeyde dalgaları da dinleyebilirim. Galiba ikisini de yapacağım. Bir dalıp çıkacağım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder